“Yaşasın formsuz film! Edebi olmayan, müzikal olmayan, hikâye anlatmayan, görsel... Soyut bir dansa dönüşmeyen, ya da bir mesaj vermeyen... İmajlarından kaçılamayan... Kelimelerin imaj veya sesler olduğu, ve düşünceler gibi atlayıp zıplayan... Aynı yemek yemek gibi, bakmak, koşmak gibi bir deneyim... Ağaç veya binalar gibi bir nesne... Akan ve çarpışan... Bir anlam üretmektense, kendisi bir anlam olan.”
- Robert Breer
Amerikan avangard sinemasının kurucularından, belki de gelmiş geçmiş en büyük birkaç yönetmenden biri olan Robert Breer 11 Ağustos’ta 85 yaşında hayatını kaybetti. 1926’da Detroit’te doğan Breer, mühendislik eğitiminin ardından Paris’te Mondrian’ın etkisinde resimler yaparak yaşamaya başladı. Daha sonra da küçük kartlara yaptığı resimlerden flip-booklar ve de bunlardan oluşturduğu filmler... Animasyonlar, kamerayla çekilmiş görüntüler, arka arkaya dizilmiş kareler, gazete kupürleri ve bunların her türlü karışımını, çoğunlukla bir veya birkaç kare kadar kısa, bazen de daha uzun göstererek ve bunların değişik dinamikleriyle oynayarak filmler yapıyordu. “Birbirini art arda hızla takip eden ve harekete dönüşen kareler. Sinema budur,” diyor ve animasyonlarında bu gerçeği değişik ritimler yaratmak için kullanıyordu. 1956’da yaptığı REcreation’ın yapım sürecini ise şöyle anlatıyordu yıllar sonra: “Elime gelen her şeyi filme koyuyordum. Ama genelde birbirinden mümkün olduğunca farklı imajları arka arkaya dizmeye çalıştım. Akıcılığı ne kadar bozabilirsem o kadar iyi.” Halen de filmlerini izlerken, bu hızlı ve çarpıcı devinim, izleyiciyi saniyenin 48’de birini (kareler arasındaki karanlık süreleri de sayarsak) hissetmeye zorlar... Aslında dikkat etmeye pek alışık olmadığımız bu zaman hissi Breer’in kesik ve saçık ritimleriyle birleşince, hiçbir zaman ‘müzikal’ olmayan ama saniyede 24 kare (kere) sürpriz dolu bir sinema çıkıyor ortaya. Avangard sinemanın bir başka ustası Jonas Mekas, Breer’in filmlerini bir ‘mutluluk sineması’ olarak tanımlıyor, “Breer’in filmlerini izlerken fark etmeden gülmeye başlarız,” diyor. Kişisel his dünyasını, korkularını, cinsel arzu ve sıkıntılarını, soyut konusundaki fikirlerini, soyut olanla olmayan arasındaki ince çizgiyi, sinemadaki derinlik ilüzyonunu, yaşlanma hissini, ölüm korkusunu, mekân ve perspektif algılarını aynı filmlerin içine yedirerek, belki de sinemada insanın ettiği en güzel danslardan birini yaratmayı başardı Breer. Filmlerinin gerçek formatları olan 16mm’de, ülkemizde de gösterilmesi dileğiyle...