10 Haziran 2008 Salı

Türkiye'de Deneysel Sinema

(Resim: Andy Warhol ve Jonas Mekas, Mekas'ın Scenes from the Life of Andy Warhol isimli filminden)

Türkiye'de deneysel sinema ne durumda? Kimler, neler çekiyor, kimler bu iş'le uğraşmış? 'Deneysel sinema' lafını çok duyarız; böyle adlandırılan filmlere yanlızca başarısız olduğundan dolayı böyle bir isim verilmiş olmasınıda. Gerçek payı yok değil tabii, özellikle deneysel sinemanın tarihini bilmeyenler için, deneysel sinemadan yanlızca David Lynch anlayanlar için. Ki 'deneysel', 'avant-garde', 'sanatçı filmi', 'şiir film', 'yeraltı film' gibi ve daha birçok isimlerle andığımız filmlerin oldukça uzun bir tarihi var, hatta sinemanın başlangıcına kadar gidiyor bu iş. Bu isimler altında film yapan sinemacılar üzerine Türkiye'de şu ana kadar neler yapılmış, neler gösterilmiş?

Sabri Kaliç'in Deneysel Sinemanın Kısa Tarihi isimli tez çalışması olduğunu zannettiğim kitap 1992 yılında Hil Yayınları tarafından basılmış ve halen kitapçılarda bulunabiliniyor. Kitap'ın sorunsuz olduğunu söylemek ya da detaylı olduğunu söylemek yanlış olur; ama bazı önemli sinemacılar hakkında dilimizde bulunulabilinen tek kaynak olduğu da bir gerçek. Kaynakçası oldukça iyi kitaplarla donatılmış olmasına rağmen, esas olarak Sheldon Renan'ın 1967 senesinde çıkmış An Introduction to the American Underground Film isimli kitabını kullanıyor.

Bu kitapdan çıkardığımız kadarıyla Werner Nekes bir ara Türkiye'de bir seminar vermiş. Tahminimce yanında bir iki film de getirmişdir. Belki kendi filmleri, ya da başkaları... kim bilir? Belki siz biliyorsunuzdur...

Tek tük başka gösterimler hakkında da duymuşluğum var... 1999'daki 6. İstanbul Biennial'inde Gregory Markopoulos'un bir işi de gösterilmiş. Bununla birlikte Sevin Okyay ve Tuna Erdem'de onun filmleri hakkında bir sunum gerçekleştirmişler. Ondan sonra'da Bilgi Üniversite'sinde bir seri 'deneysel' film gösterilmeye başlanmış, ama hangileri ve nasıl gösterildiğini de bilmediğimi belirtmeliyim.

Ankara'da bir ara Kızılay'daki Eylül Kafe'de de gösterimler oluyordu, ama bunlar hep videodaydı...

Başka başka neler var, neler oldu acaba? Zamanında Sinematek'de gösterimler oldu mu acaba?

Tabii ki, Eylül Cafe'nin yaptığı gibi, bazı yerler bu filmleri video'da göstermiş olabilir. Sonuçta artık Maya Deren'in, Stan Brakhage'in ve daha bir çoğunun filmleri DVD'de bulunuyor, UbuWeb'de, Youtube'da izlenilinebiliniyor. Ama bu işleri video'da görmüş olmak, Matisse'in bir posterini görmüş olup, bu resmi gerçekten 'gördüğümüzü' söylemek gibi bir şey. Filmden video'da, özellikle bu filmlerde kaybolan, anlaşılmayan o kadar çok şey var ki...

Ve tabii ki, bu eserleri film halinde kiralamak da pahalı.

Ama niye olmasın?

7 yorum:

Yoel Meranda dedi ki...

yoel was there! ama hiç bir şey hatırlamıyor.

markopoulos'lar gösterildiğinde (beşiktaş'ta o deniz kıyısındaki binada gösterildiğini hatırlıyorum) ne deneysel sinema ne de markopoulos hakkında bir şey bilmiyordum ama sessiz sinema döneminden sonra sessiz yapılmış ve renkli bir film olayı ilginç gelmişti.

bilgi'de brakhage gösterildiğinde de ordaydım. eytan ipeker sayesinde birazcık duymuştum brakhage'ı. "window water baby moving" daha o zamandan hayatımda gördüğüm en iyi filmlerden biriydi, 40 dakikalık "text of light"ta ise ne yalan söyliyim uyuyakaldım. diğer gösterilenler arasında bazı structural şeyler olduğunu hatırlıyorum ayrıca da bir arabanın üzerinde yansıyan bayrakları gösteren o zaman çok beğendiğim bir film olduğunu hatırlıyorum. ben hep bu filmlerin filmde gösterildiğini düşünmüştüm ama birkaç kişiyle bu konuyu konuştuğumdan beri pek emin olamıyorum. onu öğrenmek lazım aslında? süper kahraman mustafa uzuner'in sembolü her neyse onu güçlü bir ışıkla gökyüzüne tutup çağıralım...

matisse analojisine bir tane de ben ekliyim ki bazıları hepten fitil olsun: filmde gösterilmek için çekilen bir filmi dvd'de seyredip "filmi" gördüğünü iddia etmek, örneğin christopher wren'in "st. paul"'ü gibi bir mimari şaheserin resimlerini bir kitapta görüp katedrali görmüş olduğunu iddia etmek gibi birşey.

Ekrem Serdar dedi ki...

Dün Emrah Özen'in gonderdiği bir emailde Nekes'den ve bazi kaynaklardan bahsetti. Email'den bazı alıntılar:

"Werner Nekes tam olarak tarihini hatırlamıyorum ama -89-90 olabilir- Ankaraya geldi. Bende o zamanlar ODTÜ sinema klübünün aktif bir üyesi idim. Bizim Goethe Enstitüsü ile aramız çok iyi olduğu için Nekes'i filmlerini göstermesi için ODTÜyede getirttik. Adam geldi kendi filmlerini gösterdi sonra Alman Kültürde de bir seminer verdi gene filmlerinden örnekler gösterdi. Hatırladığım kadarı ile gösterdiği filmler şunlardı;

Was geschah wirklich zwischen den Bildern? (1986)
... aka Film Before Film (International: English title)
Uliisses (1982)
Diwan (1974)
Amalgam I-IV (1974)
T-Wo-Men (1972)
Jüm-Jüm (1970)
Kelek (1969)
Vis-à-vis (1968)(IMDB sağolsun:)

Bunların dışında bir iki film daha olabilir. Bunları bir gün Türkiyede Deneysel Sinemanın tarihçesi yazılırsa not düşülsün diye söylemek istedim.
Eğer bulabilirseniz Ve sinema dergisi bir sayısını American undergroundlarına ayırmıştı ayrıca 25. Kare dergisinin ilk sayısında Süreyya A. imzalı deneysel sinemanın tarihçesi üzerine bir makale olacaktı."

ŞEYTANIN TÜRKÇE SÖZLÜĞÜ dedi ki...

Merhaba dostlar :)
Deneysel sinema hakkında sormak istediğiniz her şey için beni aramaktan çekinmeyin lütfen. Yardımcı olabilmek mutlu eder beni...
SABRİ KALİÇ

Ömer Yılmaz dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Yoel Meranda dedi ki...

Ben kendi bildiğim kadarıyla birşeyler yazayım dedim.

Deneysel sinemanın etkilediği ülkeler sorusunun cevabı bence biraz karışık çünkü neyi deneysel olarak nitelediğinle de alakalı. Vertov deneysel mi mesela? O zaman 20'lerde çok ciddi bir Sovyet avant-garde'ının olduğunu söyleyebiliriz.

Ama daha az felsefi düşünürsek, deneysel sinema 1920 ve 30'larda Fransa'da vs. daha sonra da özellikle 60-70'lerde Amerika'da kendini buluyor. Kanadalı çok önemli yönetmenler de var tabi.

Son 10 yılda aynen sanat sinemasında olduğu gibi dünyanın her ülkesinden iyi filmler hortlayabiliyor.

Wikipedia fena diil bence sorduğun sorulara cevaplar açısından:
http://en.wikipedia.org/wiki/Experimental_film

Adsız dedi ki...

Ben de birkaç ekleme yapayım. İstanbul Kısa film festivalinde hemen her zaman Avusturya'dan deneysel filmler gösterilmiştir, birkaç yıl öncesine kadar filmden gösteriliyordu. 2003 yılında bu festivalde Kerstin Cmelka bir workshop yapmıştı. Güzel filmleri vardı diye hatırlıyorum.

Boğaziçi MAFM'de bir kereliğine yapılmış bir gösterim hatırlıyorum. Bill Viola falan, videodan.

Ayrıca ben de sizi fitil etmek istiyorum: Ben medya ayrımı yapmam, dvd'den, bilgisayardan, vhs'den, ordan burdan izlediğim bütün filmleri, evet, gerçekten görmüş sayarım kendimi. Tabi ki, aynı şey değil ama aynı şey olması gerektiğini kim söylüyor? Hiçbir şeyin geek'i olmamak gerekiyor. Bazen bulduğunla yetinmek gerekiyor, bazen de insanlarla birlikte film izlemek çok sinir bozucu bir şey.

Ekrem Serdar dedi ki...

Selam Adsız,
  Bilgiler için sağolasın! Bu yazıyı yazmamın bir nedeni, belki ileride gösterimler düzenlemek isteyen insanlar için ("elini kaldırır") bir kaynak oluşturması...

  Çok kolay fitil olacağımızı düşünmüyorum. Sonuçta bende bir medya faşisti değilim; ubuweb gibi kaynaklar gerçekten inanılmaz. Ve tabii ki illa sinemaya da gitmeye gerek yok; kur 16mm'lik projektörü salona, izle 40 dak. The Flicker'ı :).

  Şaka bir yana, bu konudaki ısrarım iki yönlü. İlki bir izleyici olarak: Mesela geçenlerde Akira Kurosawa'nın "Dersu Uzala" isimli DVD'sini izlemeye başladım. Kalite felaket. Görüntüler, renkler tamamen sönük. Belli, adamlar transfer olayında uyuya kalmışlar. Şimdi "Ran" (ki onun güzel bir DVD'si var) gibi bir filmi çekmiş adamın böyle görsellere yetineceğini tahmin etmiyorum, ki ben de filmi izlerken aslında filmin 35mm'de nasıl gözüktüğünü "görebiliyorum." Ama buradaki sorun, bu işin bana, benim hayalgücü ve hoşgörüme bağlı bir şey. Ki eminim hiç bir sinemacı filminize "hoşgörü" (yazık, zavallı, vs) ile yaklaşmanızı istemez. Sonuçta birisi bir şeyler yapıyorsa, insanlara gösteriyorsa bir miktar arkasında durmak ister. Ki bahsettiğimiz filmlerin çoğunun digital hali - yani UBU'daki hemen hemen herşey - sinemacıdan habersiz, birisinin kötü bir telesine makinasından ya da ekrandan çektiği filmlerden oluşuyor; yani "Dersu Uzala"dan da berbat durumdalar. Bunlar filmleri bir daha izlemekde, daha dikkatli bir şekilde analiz etmede yardımcı olabilir, ama o da filmi doğru düzgün bir şekilde izledikden sonra. Geçen Nisan ayında Michael Snow'un bir sunumu görme fırsatım oldu, ve ona da sordular, "Wavelength" Youtube'da, ne diyorsunuz? Onlar Wavelength'i değil, Wavelength'in bir hayaletini izliyorlar dedi. Ve hayaletler gerçek olmadığından, hayalgücümüzle kalmış oluyoruz.
 
İsrarımın ikinci yanı ise bir şeyler çeken birisi olarak: Sonuçta insan kullandığı malzemeleri az olsun bilmeli. Sonuçta film ve digital arasında pek çok fark var, ve filmler ve digital formatlar arasında da pek çok fark var. Tabii bazen bu seçenekler bizim için yapılmış oluyor; sonuçta Robert Breer zamanında "bunu video'da çeksem" gibi bir seçeneği yoktu, ve çoğumuz için filme harcıyacak paramız ya yok ya da "böyle" bir harcamayı göze alamıyoruz. Malzemeyi seçtiğimiz anda ise zaten filmimiz, onun üzerinde nasıl çalıştığımız, nasıl gösterdiğimiz, ona göre değişiyor. Böyle bir seçimi yapma lüksümüz var ise, yine Michael Snow'un bir lafına döneyim: Burada önemli olan insanın ilgilendiği, irdelemek istediği "nitelikler" (onun kullandığı kelime "qualities" idi) ile alakalı. Kullandığımız malzemeyi irdeliyorsak - ki sonuçta en kötü Hollywood filmlerindeki çalışanlar bile bu seçimleri belli nedenlerden dolayı yapıyor - bu önemli bir soru haline geliyor. Yaptığımız ne ise: Niye filmde? Niye videoda? Ve bu soruların tabii ki devamı var: Niye bir film ya da video'da bir kısa hikaye değil? Bir resim, bir örgü değil? Söylemek, göstermek istediğimiz ne ise, bunun en iyi yolu sinema mı ki?

Neyi görüp görmediğin bir yana, son bir soru: Bu işleri gördüysek, isimlerini duyup araştırdıysak, bu konuda belli bir ciddiyetimiz söz konusu. Sinema görsel bir şölen, ve bizde eğlenmeyi ciddeye alan insanlar olarak, bu işleri filmde de izlemek güzel olmaz mı?