31 Temmuz 2010 Cumartesi

GÖSTERİM BİTTİ, UÇAK HALA GÖRÜNMÜYOR!

Evet, heyecanla görmeyi umut ettiğimiz uçağı bir türlü göremedik, zaten bu nedenle homurdanan sesler yükseliyordu etraftaki Amerikalı ve Danimarkalı arkadaşlardan. Gösterim bittiğinde Nathan'ın üzerine yürüyenler oldu ama zanlı camdan atlayıp kaçmayı başardı.

Pardon... Ciddileşelim.




Hakkaten müthiş bir gösterimdi. Ben genelde küratörlük müessesesine çok inanmam diyerek dolaşırım etrafta ama bu düşüncem dün güzel bir hırpalanmış oldu. Nathan'a teşekkür ediyoruz.

Programa şuradan göz atabilirsiniz... Biz sırayla gidelim.

Birkaç yıldır Messiaen en sevdiğim 4-5 besteci arasında... Şuradan da dinleyebileceğiniz parçayı siyah ekran üzerine dinleyerek başladık. Çokseslilik, ilkel hisler, gizem, evrilen bir evren... Sonra Godard'ın bence aslında beş para etmez ama aperitif babında insanı heyecanlandıran ve en güzel tarafı bir dakika sürmesi olan videosunu izledik. Biraz bodozlamaca da olsa sinema ve görüntülerin doğası üzerine kafa yormaya başlamış olduk... Daha sonra programa ismini veren ve eğer görmediyseniz ne beklediğinizi bilmediğiniz B.I.T. Plane (ki buradan da izleyebilirsiniz) geldi. Şaşırtıcı derecede seviyeli bir text kullanımı ve bazen Chris Marker'ın üstseslerini andıran yarı-alakasız bilgiler eşliğinde Silicon Valley üzerinde uçan insansız bir uçağın bol piksellenen ön kamerası sayesinde uzunca bir yolculuk yaptık. Bilgi Çağı dedikleri mevzunun altında yatan ve içinde yaşadığımız için pek farkında olamadığımız ideolojileri deşifre etme amaçlı bu çaba hem zihin açıcı, hem de görsel olarak 'ne oluyor lan!' dedirtecek kadar çarpıcıydı. Ayrıca da gösterimin bütününe yayılan hoş bir mizahın da ilk izleri...

Bunu takip eden video için ayrı bir paragraf açmadan edemedim. Önce bir soru: Pierre Huyghe diye bir adam duydunuz mu? Kesinlikle bir daha izlemek ve başka işlerini görmek isterim Huyghe amcanın ama o neydi abi? Gerçek, kurgu, bilimkurgu, yaradılış miti, ekolojik belgesel, performans kayıdı, mood piece, gerilim, vs. gibi bilimum şeyin benzersiz bir birleşimi... Aklıma gelen tek yakın şey Ekrem'in Ohio Postcard videosu.

Karanlığın içinde robotu andıran garip ışıkların arkasından gelen soğuk ve karlı bembeyaz bir ekran, ve bu alanın içinde yürüyen sarı, turuncu kıyafetli adamlar, ve bunun gibi insanın bakıp bakıp 'ne güzel yaaaa...' diye kalakaldığı ritim-kaygılı müthiş bir sanat eseri A Journey That Wasn’t. (Filmin çekimlerinden görüntüler için...)

Daha sonra Adam Shecter isimli bir arkadaşın bir work-in-progress'ine tanık olduk. Yaratıcıydı, bilim-kurguydu, uzak bir geleceğin yaradılış miti havasındaydı, vs. ama ne yalan söyliyim bence çok bahse değecek bir durum da yoktu.

En sonunda da eminim bu blogu okuyan herkesin izlediği, izlemediyse de bir dolarcık vererek buradan izleyebileceği Apitchatpong'un harika mı harika A Letter to Uncle Boonmee'sinin gizemli coşkusuna bıraktık kendimizi. Kendini tekrar eden text Brakhage'ın Art of Vision'ını andırıyordu bir yönüyle... Bir şeyi aynı filmde bir süre sonra aynen tekrar ederseniz izleyici yeni contexti ile o şeye bambaşka anlamlar yüklerken arada da ister istemez hafıza üzerine mini-brainstormingler yapmış oluyor. Tabi bu filmde bir de o kendini tekrar eden textin yazılışı sırasında iki kişinin komik tartışmasına tanık oluyoruz daha sonra. Yeme de yanında yat yani...

Hiç yorum yok: