31 Temmuz 2010 Cumartesi

GÖSTERİM BİTTİ, UÇAK HALA GÖRÜNMÜYOR!

Evet, heyecanla görmeyi umut ettiğimiz uçağı bir türlü göremedik, zaten bu nedenle homurdanan sesler yükseliyordu etraftaki Amerikalı ve Danimarkalı arkadaşlardan. Gösterim bittiğinde Nathan'ın üzerine yürüyenler oldu ama zanlı camdan atlayıp kaçmayı başardı.

Pardon... Ciddileşelim.




Hakkaten müthiş bir gösterimdi. Ben genelde küratörlük müessesesine çok inanmam diyerek dolaşırım etrafta ama bu düşüncem dün güzel bir hırpalanmış oldu. Nathan'a teşekkür ediyoruz.

Programa şuradan göz atabilirsiniz... Biz sırayla gidelim.

Birkaç yıldır Messiaen en sevdiğim 4-5 besteci arasında... Şuradan da dinleyebileceğiniz parçayı siyah ekran üzerine dinleyerek başladık. Çokseslilik, ilkel hisler, gizem, evrilen bir evren... Sonra Godard'ın bence aslında beş para etmez ama aperitif babında insanı heyecanlandıran ve en güzel tarafı bir dakika sürmesi olan videosunu izledik. Biraz bodozlamaca da olsa sinema ve görüntülerin doğası üzerine kafa yormaya başlamış olduk... Daha sonra programa ismini veren ve eğer görmediyseniz ne beklediğinizi bilmediğiniz B.I.T. Plane (ki buradan da izleyebilirsiniz) geldi. Şaşırtıcı derecede seviyeli bir text kullanımı ve bazen Chris Marker'ın üstseslerini andıran yarı-alakasız bilgiler eşliğinde Silicon Valley üzerinde uçan insansız bir uçağın bol piksellenen ön kamerası sayesinde uzunca bir yolculuk yaptık. Bilgi Çağı dedikleri mevzunun altında yatan ve içinde yaşadığımız için pek farkında olamadığımız ideolojileri deşifre etme amaçlı bu çaba hem zihin açıcı, hem de görsel olarak 'ne oluyor lan!' dedirtecek kadar çarpıcıydı. Ayrıca da gösterimin bütününe yayılan hoş bir mizahın da ilk izleri...

Bunu takip eden video için ayrı bir paragraf açmadan edemedim. Önce bir soru: Pierre Huyghe diye bir adam duydunuz mu? Kesinlikle bir daha izlemek ve başka işlerini görmek isterim Huyghe amcanın ama o neydi abi? Gerçek, kurgu, bilimkurgu, yaradılış miti, ekolojik belgesel, performans kayıdı, mood piece, gerilim, vs. gibi bilimum şeyin benzersiz bir birleşimi... Aklıma gelen tek yakın şey Ekrem'in Ohio Postcard videosu.

Karanlığın içinde robotu andıran garip ışıkların arkasından gelen soğuk ve karlı bembeyaz bir ekran, ve bu alanın içinde yürüyen sarı, turuncu kıyafetli adamlar, ve bunun gibi insanın bakıp bakıp 'ne güzel yaaaa...' diye kalakaldığı ritim-kaygılı müthiş bir sanat eseri A Journey That Wasn’t. (Filmin çekimlerinden görüntüler için...)

Daha sonra Adam Shecter isimli bir arkadaşın bir work-in-progress'ine tanık olduk. Yaratıcıydı, bilim-kurguydu, uzak bir geleceğin yaradılış miti havasındaydı, vs. ama ne yalan söyliyim bence çok bahse değecek bir durum da yoktu.

En sonunda da eminim bu blogu okuyan herkesin izlediği, izlemediyse de bir dolarcık vererek buradan izleyebileceği Apitchatpong'un harika mı harika A Letter to Uncle Boonmee'sinin gizemli coşkusuna bıraktık kendimizi. Kendini tekrar eden text Brakhage'ın Art of Vision'ını andırıyordu bir yönüyle... Bir şeyi aynı filmde bir süre sonra aynen tekrar ederseniz izleyici yeni contexti ile o şeye bambaşka anlamlar yüklerken arada da ister istemez hafıza üzerine mini-brainstormingler yapmış oluyor. Tabi bu filmde bir de o kendini tekrar eden textin yazılışı sırasında iki kişinin komik tartışmasına tanık oluyoruz daha sonra. Yeme de yanında yat yani...

23 Temmuz 2010 Cuma

BIT UÇAĞI RADARDA GÖRÜNMEYECEKTİR

Yukardaki Türkçe çeviriyi kendim uydurdum ama burada haberini vermeye çalıştığım deneysel video gösteriminin adı THE BIT PLANE WILL NOT APPEAR ON THE RADAR. 30 Temmuz saat 7'de İstanbul'da Galatasaray'da gerçekleşiyor.



Programın küratörü Nathan Lee daha önce New York Times, Village Voice ve Film Comment gibi güzide yerlerde yazmış sinema ve sanat sevgisi dolup taşan bir arkadaşımız. Nathan hakkında daha fazla bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.

Ne yalan söyliyim, Godard sevmem, seveni de sevmem, ama Nathan'a bir kıyak yapıp burada reklamını yapıyorum... Şaka bir yana, Messiaen ile başlayıp Apichatpong ile biten bir programa can feda.

Programın Social Network event sayfası budur. Aynı sayfadaki program hakkındaki bilgiler şu şekilde:


Please join us for an evening of sound and video dedicated to curious perspectives, creative apocalypse, strange visitations, and various types of aircraft.

Total runtime: 65min / curated by Nathan Lee

____________________


Quartet For the End of Time: 1. Liturgy of Crystal
Olivier Messiaen
Tashi Quartet: Peter Serkin (piano), Ida Kavafian (violin), Fred Sherry (cello), Richard Stoltzman (clarinet)
Composed 1941 (recorded 1989), mp3, 2:24

Une Catastrophe
Jean-Luc Godard
2008, video, French, 1:00

B.I.T. Plane
Bureau of Inverse Technology
1999, video, English, 15:00

A Journey That Wasn’t
Pierre Huyghe
2006, video, English, 23:00

Last Men (work in progress)
Adam Shecter
2010, video, 5:30

A Letter To Uncle Boonmee
Apichatpong Weerasethakul
2009, video, Thai w/English subtitles, 17:00

Elle Yıkamada Gerekenler ve Güvenlik

(Bu sayfayı yeni bilgilerle güncellenilebilinir. Ara sıra bir daha bakın! Son güncellenme tarihi: 22/9/10)

Olayın kimyasallarına girmeden, en başta gereken bazı malzemelerden bahsediyim. Şimdi, elle yıkamak için illa ki bu malzemelere gerek olmayabilir - Yoel'in bahsettiği gibi maddeleri Çamlıca (!) şişelerinin içine de koyabilirsiniz. Bu sadece benim kendi çalıştığım yöntem; siz kendinize göre, bulabildiklerinize göre de bunu değiştirebilirsiniz.

Burda kimyasal maddelerle uğraşıyoruz, yani maddeden maddeye göre oldukça zehirli, çevreye zararlı, feci feci şeyler. Ondan hiç bir şekilde ne kendi ne de etrafınızdakilerin güvenliğini riske atmamanızı tavsiye ederim. Altta eldiven, gömlek ve gözlükten bahsediyorum, ki bu yanlızca ve yanlızca benim öğrendiklerim kadarıyla ve benim bu riski almakdaki komforumla alakalı - bazı tandıklarım tüm vücutlarını kapsayacak, kimyasal kiyafet giyiyorlar (link'deki örnekler kadar abartılı değil, ama anlıyorsunuz durumu.) Zaman içersinde kimyalar ve içinden çıkan bulutlar sizi hasta etmese bile (ki edebilir), başka bir hastalığınızı olumsuz etkileyebilir, kimyaya göre vücuda temasda haftalar boyunca geçmeyen morluklar oluşturabilir, vs, vs. Bu riski almanız kendi sorumluluğunuz! Kullandığınız maddelerin içeriğine bakıp Arizona eyaletinin hazırladığı bu sayfaya bakıp neyin nasıl zararlar verebileceğini görebilirsiniz (ki bu sayfanın Türkçe tercümesini isterseniz size yazabilirim.) Gözünüzü çok da korkutmayım - sonuçta az az miktarlarda kullanıyor olacaksınız, ve dünyanın her yerinde fotoğraf yıkama dersleri de veriliyor, ki bunun ondan pek bir farkı yok. Ama nolur ne olmaz, güvenliğinizi, sağlığınızı riske atmayın. Bunu söylemiş olmakla, elle yıkamak için benim kullandığım malzemeler:

  • Bir çift kalınca lastik eldiven.
  • Göze teması tamamıyla önleyecek koruyucu gözlük.
  • Kollarınızı koruyacak bir gömlek. Bir önlük kullanmanızı da tavsiye ederim.
  • Kimyasalları karıştırmak - ve sadece onları karıştırmak için! - odun bir kaşık.
  • a) İyi havalandırması olan, tamamıyla karanlık olabilecek bir oda. Genellikle tuvaletler bu iş için en iyisi. Tamamıyla karanlık olabildiğinden emin olmak için, odanın kapısını ve ışıklarını kapatıp beş altı dakika odada bekleyin. Gözleriniz karanlığa alıştığında odaya daha nerelerden ışığın sızıp sızmadığını anlayabilir, kapatabilirsiniz. Unutmayınki burası BANYONUZ. Her yıkamanızdan sonra ciddi bir şekilde temizleyin. b) Böyle bir odanız yoksa, tavsiyem fotoğraf yıkamak için kullanılan bir tank almanız. (Örnek). Burda önemli olan, tankın içindeki sıvıları ekleyip, çıkardığınızda içindeki filme ışığın temas etmemesi.
  • Her kimyasal madde için ayrı, üstü kapanabilinir plastik bir kap. Bazı maddeleri (D19 ve Dektol gibi) ilk önce su ile karıştırıp, sonra su ile daha da zayıflatacağımız için, bir iki tane ilave almakda fayda var. Üstü kapanabilinir olması da önemli - sonuçta bir kere karıştırdığınızda bu maddeleri son kullanım tarihine kadar bol bol kullanabilirsiniz (Son kullanım tarihi genellikle karıştırdıktan altı ay sonra oluyor, ondan sonra etkisi kayboluyor) ve bu kimyasallardan kedinizi / çocuğunuzu / sarhoş arkadaşlarınızı korumanız önemli. Bir fotoğraf tankı kullanıyorsanız sadece kimyasalları karıştırmak için kap almanız yeterli olacaktır. Bunları güvenli bir yerde saklayın.
  • Filmi kimyasallar arası yıkamak için su dolu bir bidon.
  • Filmin kuruması için bir iplik ve filmin düşmemesi için ip etrafında kıvırabileceğiniz ataşlar. Altına gazete serin.
  • Zamanlamalarınız için ışık vermeyen bir çalar saat kullanabilirsiniz. Ben şahsen her kimyasal maddenin içersinde ne kadar yıkayacaksam, o süreye uygun şarkılar bulup, bir playlist yapıp, ipod'umdan dinliyorum. Böylece bir şarkı bittiğinde diğer basamağa geçmem gerektiğini anlıyorum (tabii ipod'u cebimden çıkarmıyorum.)
  • (22/9/10) Bir kırmızı ışık alabilirsiniz, ama bilin ki çoğu film panchromatic olduğundan tamamıyla karanlıkta yıkamak zorundasınız. Kırmızı ışık yanlızca orthochromatic filmler için kullanabilirsiniz.
  • Filmi kartuşundan/makarasından çıkarıp termos'un içine koyabilmeniz ya da karanlık odaya götürebilmeniz için ışık geçirmez bir fotoğraf torbası. Bir kartuş ise onu fotoğraf torbası içinde kırmak için bir çekiç; çok sert de vurmayın, tek istediğiniz şey sonuçta kartuşun içinden filmi çıkarmak.
  • Ben şu an kullanmıyorum, ama bazı insanlar kimyasalları doğru ısılarda karıştırmak için su geçirmeyen bir termometre kullanıyor.
  • Filmin daha hızlı kurumasını istiyorsanız bir saç kurutma makinası.
  • Kuruduğunda filmi yerleştirebileceğiniz bir makara ve...
  • İzlemek için bir projektör!
Son olarak elle yıkamak için aklınızda tutmanız gereken bir iki not:
  • Uzun uzun çekip yıkamadan önce bir test yapmakda her zaman fayda var. Yani azıcık film çekip onu yıkayarak istediğiniz gibi çıkıp çıkmadığına karar verin. Hangi kimyanın nasıl davranacağı pek çok dış etken'e bağlı. Mesela soğuk bir developer'ın film üzerindeki etkisi beklediğinizden uzun sürebilir.
  • Bir Super 8mm kartuşundan hemen hemen 16 metre kadar film çıkıyor. Bu filmin hepsini anında yıkamak istemeyebilirsiniz - sonuçta fazla film yıkamaya kalkarsanız, filmin bazı kısımları birbirine yapışıp ya garip şeyler olabilir ya da hiç çıkmayabilir (ki bunu isteyebilirsiniz!). Ayrı yetten filminiz çizelebilirde ve bu da hoşunuza gidebilir. Mesela bir fotoğraf tankı kullanıyorsanız tankın içine iğne ve başka türlü metal eşyalar koyarak filmin daha da çizilmesini sağlayabilirsiniz. Filminizin az çok "zararsız" çıkmasını istiyor da olabilirsiniz tabii ki. Bir tank kullanıyorsanız bunun tek yolu az az film yıkamanız. Bir karanlık odada çalışıyorsanız'da bu şekilde çalışabilirsiniz, ama film şeridinin hepsini eldivenli ellerinizle kimyaların içine iyice batmasını sağlayıp ve bol bol "yoğurursanız" az çok zararsız çıkacaktır. Filmi ayırın, ayırın, alttan çevirin, ayırın, vs. Filmin her yanı kimyasalların yada suya dokunmuş olması gerekiyor.
  • Filmi kimyasallara yerleştirmek için karanlık oda da ya da fotoğraf torbasında makarasından ya da kartuşundan çıkartın.
  • Havalandırmalı bir odada çalışıyor olabilirsiniz, ama kimyalardaki dumanların başınızı döndürdüğünü ya da üzerinizde herhangi bir etki bıraktığını hissediyorsanız dışarı gidin. En önemlisi güvenliğiniz.
  • Eğlenin, güvenliğinize önem verin!
Daha öncede belirttiğim gibi, bu yanlızca benim çalışma şeklim (ki sizde yapıyorsanız sizden de duymak isterim!). Mesela kimyasalları bir sprey şişesine koyup, her karenin ne kadar yıkancağını çok daha kontrol edebilirsiniz, kimyalar arası filmi kısaca bir cep telefonun ışığı ile kısaca üzerinden geçip "solarize" edebilirsiniz, vs, vs, vs,vs!! Bunların hepsi size kalmış! Bundan sonra hem bu eldeki zehirli ve çevreye zararlı kimyasalları kullandıktan sonra nereye atacağımız ve tabii ki çeşitli filmler için çeşitli karışımlara gireceğim. Sizden de duymak isterim!

22 Temmuz 2010 Perşembe

Visible Evidence

9 ile 12 Ağustos arasında Boğaziçi Üniversite'si Visible Evidence isimli oldukça ilginç bir konferansa ev sahipliği yapıyor. Sitelerinden:

Visible Evidence, 1993 yılından beri, belgesel uygulamalarını ve kültürünü araştırmak amacı ile bu konuda çalışan akademisyenleri, sanatçıları, yapımcıları, küratörleri ve belgesel tutkunlarını bir araya getiren, uluslararası bir kongredir. Temel amacı, başlangıcından itibaren kamusal alan üzerinde çok kuvvetli etki yaratmış bir kültürel üretim biçimi olan belgesel konusundaki çalışmaları ilerletmektir. Visible Evidence, uluslararası ölçekte, belgesel çalışmaları alanındaki en önemli akademik kongredir.

Visible Evidence XVII’nin İstanbul’da düzenlenmesi ile böylesine önemli bir uluslararası belgesel kongresi ilk defa Ortadoğu’da bir ülkede, Türkiye’de, gerçekleştirilmiş olacaktır. Aynı zamanda, İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olması dolayısı ile kongre, belgesel ile ilgili tüm başlıkları ve güncel konuları Türkiye ve içinde bulunduğu bölge ekseninde ele alacaktır.

Programa baktığımızda Küçük Sinemacıların ilgisini çekebilecek pek çok isimde görüyoruz: Ken Jacobs'lı, James Benning'li, Su Friedrich'li ve tabii ki de bol bol Chris Markerlı sunumlar ve kim bilir daha neler neler. Her yanıyla bana yine "Yahu keşke İstanbul'da olsam" dedirten bir sinema hadisesi. Program'ın tamamını bu .pdf'den görebilirsiniz.

Konferansa katılmak için kayıt olmanız gerekiyor, ki ben yer dolmadan şimdi yapardım. Günlük ücretler 25 TL, ama üç gün için, akşam yemekli, vs'li paketlerde bulunuyor.

http://docistanbul.org/visibleevidence2010

20 Temmuz 2010 Salı

Film Çiftliği

Belli insanların, belli film projelerinin (ki bazen benimde) kabusu: Rüzgar'da kurumaya asılmış filmler.

Bir iki hafta önce belgesel sinemacı Philip Hoffman'ın düzenlediği "Independent Imaging Retreat" nam-ı diğer "Film Çiftliğine" katılma fırsatım oldu. Kanada'da, Toronto'dan iki saat uzaklıkta bulunan bu yer Hoffman sahib olduğu bir çiftlikten bir şey değil aslında; inekler, keçiler, tavuklar, Hoffman'ın evi ve iki çiftlik ambarı var. Hoffman her sene 10 ile 13 kadar insan'ı buraya elle işlenmiş film yapmak için bir haftalığına ağırlıyor. Ev sahibi dışında 5/6 daha eğitmen'de burda bulunuyor. Elle işlenmiş dediğim şey de kendi çekip, kendin yıkadığın ve, isterseniz, kendi boyadığınız filmler. Tabii ki bu "teknikleri" kendiniz'de azıcık araştırıp kendiniz öğrenebilirsiniz. Film Çiftliğinin önemi size bir hafta boyunca film dışında başka bir şey düşünmeme lüksünü vermesi (leziz yemekler sinema teorisyenleri Scott MacKenzie ve Janine Marchessault tarafından hazırlanıyor) ve bu deneyim'i başkalarıyla paylaşabilmenizi sağlıyor. Bu "başkaları" da oldukça kısa bir süre içersinde aileniz oluyor. Böyle şeylerle ilgilenenler için olağanüstü bir deneyim.

Bu yazıdaki amacım Film Çiftliğinden çok, orada azıcık öğrendiğim bu elle-yıkama tekniklerini sizinle paylaşmak. Gelecek haftalar içersinde çeşit çeşit, hem öğrendiğim, hem de internet'ten bulduğum çeşitli elle yıkama tariflerini kısa kısa - ve umarım ki örneklerle - buraya ekleyeceğim.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Kendi Filmini Kendin Yıka! veya Projektörünüzü Nasıl Bozarsınız?

Geçen hafta dostum Yannis Yaxas sayesinde müthiş bir gün yaşadım, sizlerle paylaşmadan olmazdı...

Yannis yıllardır çektiği Super-8 ve 16mm filmleri laboratuara göndermeden kendi evinde yıkayıp develope eden bir kardeşimiz. Son birkaç aydır da İstanbul'da yaşarken nasıl becerdiyse aynı kimyasalları burada da edindi, düzeneğini kurdu ve sevdiği/bildiği işi yapmaya devam etti. Çektiği Super-8 filmlerin bir bölümünü ben de gördüm hatta, Beyoğlu'nda dünya tatlısı insan Erdoğan Bidav'ın dükkanında telesine yapmıştık... Yannis İstanbul'un ve İskenderun'un günlük hayatını çok içten ve meraklı/inceleyen bir gözle çekmiş, keşke dedim kurgulasa da izlesek!

Her neyse, Yannis'le bu mevzubahis müthiş günde iş çıkışı buluştuk, akşam güneş battıktan sonra ama hava hala mavimsi bir renkteyken aldım Yannis'in elinde kalan son Super-8 filmi (Ektachrome 100'dü yanlış hatırlamıyorsam), kameraya taktım ve uzun bir süre sadece tek-kare çekerek filmi bitirdim.

Sonra Yannis Abimizin Kola ve Çamlıca şişelerine doldurduğu garip kimyasallarla düzeneği oluşturduk ve üç adımlık bir yıkama deneyi gerçekleştirdik. Deney deme nedenim şu, bilinçli olarak sürelerle oynadık, film şeritlerini birbirine sürttük, zaman tutmak için kullandığımız cep telefonunun ışığını tamamen gizlememiz gerekirken biraz daha rahat davrandık, vs. vs.

Olağanüstü bir histi gerçekten.

Sonra filmi suyla uzun süre yıkadık ve Yannis'in kapı girişine boydan boya astığı ince ipliğin üzerine serdik. Neredeyse bütün filmin üzerinden geçtik beraber, şaşırdık, konuştuk, renklerden bahsettik, filmin renk değiştirişini izledik... Uzun bir bölümü bembeyazdı mesela, bunun tahminen odadaki cep telefonu ışığından dolayı over-exposed olma durumu olduğuna kanaat getirdik. Ama ilginç bir şekilde filmin sadece bir bölümü için geçerliydi bu durum. Ve o bölümde de kaynar su misali garip lekeler vardı filmin üzerinde...

Normalde Yannis'in deyişiyle 4-5 saat beklemek gerekiyormuş, ama saat zaten 11 falan olmuştu, ve ben çektiklerimi görmek için heyecandan çatlamak üzereydim, zaten de 'ne kadar yanlış o kadar iyi' mantığı ile ilerlediğimizden dolayı filmi küçük bir bezle kurutup minik makarasına sardık.

Birkaç dakika sonra projeksiyon makinesi duvara bakar pozisyondaydı. Benim HD kameram da bunu düzgün görebilecek bir yerde amatör bir telesine yapma amacıyla hazır ve nazır...

Makine çalıştı ve film akmaya başladı. Kesinlikle sinema açısından bir değeri olduğunu düşünmüyorum ama Küçük Sinemalar okurlarına özel olarak telesineyi buradan izleyebilirsiniz. Şifre: kucuksinemalar





Sizin de gördüğünüz üzere bir noktada projeksiyon makinesi takıldı, bu sorunu daha sonra ikinci kere izlerken birkaç kere daha yaşadık ve maalesef filmin bir bölümü büküldü bu nedenden... Filmi kesmek ve projektöre tekrar takmak zorunda kaldık (yukardaki videoda arada geçen süreyi kestim, farkedeceksiniz zaten.) Burda yaptığımız hata tahminen filmin kurumasını beklememiş olmamız. Hatta üçüncü takılışında makine bozuldu, anladığımız kadarıyla kayışı koptu zavallı makinenin, bu da deneyselliğin (daha doğrusu aceleci deneyselliğin) de zararları olabileceğini gösterdi bize. Kendisinden özür diledim zaten ama burda tüm internet aleminin önünde bir kez daha özür diliyorum Yannis'ten.

Yaptığım bir diğer hata da şu oldu: Telesine yapmak için kendi kameramın fokusunu, shutter'ını manuel ayarladım. Ama exposure'ı da manuel yapmadığım için arada bir kendi kendine ayar yapıyor alet, bazen ışığın falan patlaması o nedenden. Biraz kötü oldu bazı yerlerde...


Film hala bende, birgün tekrar project etmek ya da belki başka şeylerle kurgulamak isterim. Ama film kurgulamak benim kadar pasaklı bir adam için pek doğru bir yöntem değil sanırım, her tarafını çiziyorum sonra...

Bu arada bu kendi filmini kendin yıkacılık felsefesinin Küçük Sinemalar yazarlarından üstadı Ekrem Serdar'ın da daha fazla filmini ya da deneyimini bizlerle paylaşmasını talep ediyorum. Duyurulur!

18 Temmuz 2010 Pazar

Eytan İpeker ve Yoel Meranda Uzerine

Geçen ay Yoel ile Eytan'ın videolarının Chicago'daki Onion City Film Festivalinde gösterilceğinden bahsetmiştim. Festivalden önce ünlü film eleştirmeni ve sanatçı Fred Camper (ki sitesini araştırmanızı şiddetle tavsiye ederim) iki sinemacımız hakkında kısaca yazdı - o yazının tamamını Chicago Reader'da okuyabilirsiniz. Şimdilik bizimkiler hakkındaki kısmı altta ingilizce olarak okuyabilirsiniz; yakında Türkçeye de çevireceğim. Bsorb isimli video'yu da altta koyuyorum - tam ekran izleyin!

I was especially excited by the work of four digital-video artists in their 20s, two from Chicago and two from Istanbul, several of whom are friends and have influenced each other. All four understand that abstraction is a necessary function of digitizing images, and their shorts, most of them silent, use the medium for its unique qualities of flicker and pixilation. Kyle Canterbury (full disclosure: a good friend of mine) took this approach in his earliest videos, but more recently he's turned his attention to close study of solid objects, noting the odd effects of rendering them on video. In February (Sat 6/19, 9:15 PM, Chicago Filmmakers), the slight video flicker generated by the camera's movements beautifully accentuates the variegated shapes of striated rocky cliffs and silhouetted tree branches. In Yoel Meranda's Bsorb (Sat 6/19, 7 PM, Chicago Filmmakers), a turquoise orb and the surrounding orange make for a stunning contrast, but the aggressive colors are also wildly unstable, with fuzzy shapes blurring and dissolving. In Eytan Ipeker's austere Cloud (Sat 6/19, 4 PM, Chicago Filmmakers), a sea of pixilated black and white shapes gives way to fuzziness and then suggestive pulsing curves, as if biological forms were starting to emerge. This same effect can be found in Jake Barningham's Concerning Flight (Sat 6/19, 4 PM, Chicago Filmmakers): brief glimpses of a flying bird lead to an X shape, and pixilations everywhere reflect the underlying geometry of DV as diverse forms collide violently, struggling to be born.
Chicago Filmmakers, 5243 N. Clark, $8; Gene Siskel Film Center, 164 N. State, $10; and Nightingale, 1084 N. Milwaukee, $8.
—Fred Camper

bsorb from Yoel Meranda on Vimeo.